11 Nisan tarihleri arasında Akdeniz Üniversitesi’ndeki “Kadim Dostluğunun 100 Yıllık Açmazında Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu”nda Dumlupınar Üniversitesi’nden katılan Öğr. Gör. Dr. Bülent Cırık “Ermeni Tarih Yazımında Kahramanlar” konusuyla ilgili bildiriyi sunmuştur. Bu sunumda Ermeni tarih yazımında kahraman olarak tanımlanan insanların hepsi “Türk düşmanı” olduğunu ve modern Ermeni tarih yazımının “Türklere karşı mücadele ve kin” üzerinde kurgulandığını vurgulamıştır. Bu, modern Ermeni kimliği ve milletçiliğinin sınıf çatışması teorisine dayalı sol milliyetçilik olduğunu ve din ve geleneğe dayalı sağ milliyetçiliğin Ermenistan’da neden yaygın olmadığını açıkça göstermiştir.
Karl Marx’a göre tarih, din, kültür, kimlik ve siyaset gibi üst yapıların temelinde üretim şekli ve ilişkilerinin olduğunu ve üretim şekillerinin değişimlerinin sahiplik ve ekonomik hareketlerin biçimini belirlediğini vurgulamıştır. Toplumun gelişmesi toplumun maddi şartları veya üretim gücünün gelişmesine bağlıdır ve üretim gücünün değişimi bireylerin niyetlerinden bağımsızdır. Bu sebeple, üretim ilişkileri toplum için en önemli sosyal ilişkidir.
Üretim tipi ve üretim gücü belli bir seviyeye kadar geliştiğinde, üretim gücü ve mevcut üretim ilişkileri arasında çelişki baş gösterir ve bu çelişkinin yarattığı güç üretim ilişkilerini değiştirir. Marx ve Engels’e göre, bu, sınıf çatışmalarını oluşturan güçtür ve tarihi oluşturur. Bu çelişki zirveye ulaşıp mevcut üretim ilişkileri bu gücün büyümesini engellemeye yöneldiği zaman devrim meydana gelir ve üst yapılar dönüşür.
Modern kapitalizm döneminde, kırsal kesimdeki topraktan yoksun köylüler proletarya sınıfı, olmuştur. Kapitalizm meta ve piyasayı üreten ekonomik tipidir ve orada insanlar arasında sadece para ve çıkarlara dayalı bağlar vardır. Bu sistem altında proletarya sınıfı da meta olur ve kendilerini piyasaya satarlar. Ortaçağ’da köylü-feodal ilişkiler istikrarlıyken kapitalist sistem içinde ise proletariat-burjuvazi ilişkiler istikrarsızdır. Marx açıklamaktadır ki kapitalizm ve işçiler arasındaki rekabetin gelişmesi devrim için gereken işçi sınıfının kolektifleşmesi ve birleşmesini sağlar. Böylece, kapitalist sistem içindeki büyür ve sosyalist / komünist devrimine yol açar. Başka deyişle, Marksist teoriye göre, modern toplum proletarya sınıfının burjuva sınıfı tarafından sömürülmesi ve bu iki sınıf arasındaki gerginlik olarak nitelendirilir. Ayrıca, devlet halkı değil, burjuva sınıfının çıkarlarını temsil eder ve Devlet-halk ilişkilerinde gerginlik ve çelişkinin hakim olduğu söz konusudur.
Ermeni Meselesi’ne Marksist açından baktığımızda bu mesele, “proletarya sınıfına ait olup sürekli ezilen masum Ermeniler” ve “burjuva sınıfına ait olup sürekli ezen acımasız Osmanlı-Türkiye ve Türkler” arasındaki sınıf çatışması olarak değerlendirilir.
Gerçekten de modern Ermeni ulusal kimliğinin inşası sürecinde Marksizm’in sahip olduğu bazı unsurlar alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Ermeni etnik hareketlerinde önemli rol oynayan Hınçak ve Taşnaktsutyun örgütleri da önemli derecede Marksizm’den etkilenmiştir. Hınçak partisi Fransa’da okuyan öğrenciler tarafından 1887 yılında Cenevre’de oluşturuldu. Taşnak partisi ise Rusya’da okuyanlar tarafından Rusya’nın destekleriyle 1890 yılında Tiflis’te kuruldu. Her iki örgüt de ideoloji olarak Ermeni milliyetçiliği ve Marksizm’i benimsemiştir. Ermeni milliyetçilerinin benimsediği Marksizm’in en önemli unsurlarından biri “tarihin sınıf çatışması yoluyla gelişmesi”dir. Bu bağlamda Ermeni ulusal hareketlerinin hedefi ise “ezilen proletaryat” olarak geçen Ermenilerin kurtuluşudur. Bu yüzden modern Ermeni milli hareketleri ve Ermenilerin Osmanlı’ya karşı isyanları “ezen Osmanlı-Türkler” ve “ezilen Ermeniler” ikilemi ve “ezilenlerin ezenlere karşı çatışma” olarak tanımlanır. Onların nihai amacı olan “Büyük Ermenistan” hayali ise “ezilen” Ermenilerin ve Ermeni toprakların “ezen” Osmanlı ve Türklerden kurtuluş manasına gelmektedir. Ermenilere göre 1915 yılındaki tehcir ve Ermeni Meselesi büyük haksızlık ve adaletsizliktir. Bu bağlamda Ermeniler sürekli Osmanlı-Türkiye tarafından haksız şekilde ezilen halk olarak kendilerini tanımlar ve Ermeni terör hareketleri ise haksızlığa karşı çaresizlikten kaynaklanan faaliyet olarak nitelendirilir. ASALA gibi örgütlerin hedef aldıkları Türkiye’nin diplomatları, bürokratları ve memurları ise “ezen” Türkiye devletini temsil eder.
Bu yüzden modern Ermeni milliyetçiliği adet ve dini inançlardan daha “Türkiye’ye karşı düşmanlık ve mücadele” üzerinden kurgulandığı için Marksist-sol hareketleri ve milliyetçiliğin bileşimi olan sol milliyetçilik olarak nitelendirilebilir.
Peki Ermeni milliyetçi hareketlerinde kilise gibi geleneksel kurumlar nasıl yer almışlardır? Günümüzde Eçmiadzin ve Kilikia katolikosluğu “Ermeni Soykırımı” söylemini aktif şekilde kullanarak Türkiye ve Türklere karşı düşmanlığını benimsemiş durumdadır. Bu yüzden gelenek ve örf-adetlere önem veren sağ milliyetçilik de Ermenilerde mevcut olduğu gibi görülmektedir.
Fakat 19. Yüzyılda “seküler ulusal Ermeni kimliği”nin ortaya çıkması ve insanların dini hayattan uzak durmaya başlaması münasebetiyle Ermeni kilisesi gibi geleneksel kuruluşların etkisi gitgide azalmıştır. Bu kuruluşlar kendi meşruiyetinin kaybolmasından korktukları için “Türk düşmanlığı” ve sınıf çatışması teorisine dayalı “Türklere karşı Ermenilerin mücadelesi ve kurtuluşu” söylemini benimseyerek kendi meşruiyetini korumaya çalışmışlardır. Başka deyişle, geleneksel kuruluşlar kendi yapılarına ters düşen solcularla anlaşma yapmışlardır.
Bu açıdan bakarsa, Ermenistan’daki milliyetçilik akımı “Türk düşmanlığı” ve “Türklere karşı mücadele” üzerinde kurgulanan sol milliyetçilik olduğunu söylemek mümkündür. Ermenilerin dünyadaki hareketlerine destek verenlerin çoğu muhafazakârlardan daha çok sol-Marksist-liberaller olması bunun göstergelerindendir.
Keisuke Wakizaka