Ermeni ulusunun kimliği, onu oluşturan unsurlar itibariyle muhtelif vesilelerle bir şekilde gündeme gelmiş ve fakat ilgili bütün yönleri ile ele alınıp Türk ulusal kimliği açısından irdelenmesine yeterince gidilememiştir.Son dönemde yapılmaya başlanılan bir kısım önemli çalışmalara rağmen (Mahmut Niyazi Sezgin “Anadolu Türklüğünün Kayıp Halkası: Gregoryan Türkler” İkibinyirmiüç,15 Kasım 2005,S.15, s.62-72; Dr. Yaşar Kalafat, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Siyasi ve Kültürel Boyut”, Ermeni Araştırmaları, S.12-13, Kış 2003-İlkbahar 2004, S12-13,s.59-93) Türk-Ermeni ilişkilerinin ideolojik derinliklerine inilebilmesi, konunun tekrar araştırılıp gün ışığına çıkarılması gerekir ki, Türk Ermeni ilişkilerinde günü değerlendirirken, ilmeği olayların geçmişinden alıp geleceğe bakış açıları geliştirmek gerekmektedir.Bu türden çalışmalara, müesseseleşerek süreklik kazandırılabilmesi bakımından Ermeniler biz Türklerden çok kere bir adım maalesef ileride olmuşlardır. (Prof. Dr.Hacalı Necefoğlu, “Ermenistan’da Gelecek Tasarım Çalışmaları “Türk Dış Politikası Sempozyumu, 29-30 Nisan 2004 Kars, Editör Hacalı Necefoğlu, Kars, 2005, s. 101-112) Bu yapılanmanın gerçekleştirilememiş olması, Türk-Ermeni siyasetinde ortak stratejinin belirlenebilmesinde Türkiye ve Azerbaycan ihtiyacı karşılayabilecek nitelikte organize olamamışlardır. Uzmanların bir araya gelebilmeleri ve tema üretmeleri, ancak vesilelere bağlı olabilmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak da Azerbaycan’da yapılan ve konusu Gregoryan Türkler olan çalışmaları (Yaşar Kalafat- M. Niyazi Sezgin ,” Ablanlar Tarihi ve Ermeni Kültür Stratejisi” İkibinyirmiüç C.1, S.12, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, Nisan 2002 ; Yaşar Kalafat “Albanlardan Günümüze Azerbaycan Türk Halk Kültüründe Devamlılık” Geçmişte ve Günümüzde Ablanlar 29 Nisan 3 Mayıs 2001 Bakü,1991,s.157-161) Türkiye’de takip etmek kolay olmamıştır.
Biz bu yazımızda, ‘Ermeni’ ulus kimliği ile karşımıza çıkarılan toplumun, etnik kimlik olarak mitolojik Hay kavmine bağlanışı, Hay kavminin Kafkasya’da yaşamakta bulunduğu Hayıstan’ın çok daha kuzeyindeki yüksek ülke anlamına gelen Ermenistan ismi ile yurt anlamında bütünleştirilmesi ve nihayet Hıristiyanlığın mezheplerinden bir mezhep olan Gregoryanlığın , Ermeniliğe nasıl milli mezhep haline getirildiği üzerinde fazla durmayacağız. Ermeniliğin bu boyutu inceleme konumuzu dolaylı ilgilendirmektedir.
Ermenilerin tarihin muhtelif dönemlerinde farklı coğrafyalarda küçük adacıklar halinde sahneye çıkışları, Gregoryan mezhebi ile izah edilebilir. Zira Ermeniler büyük bir ırkın kolu olmadıkları gibi, göçmen bir ırk da değillerdir. Ermenilerin birbirlerini naks eden iddialar şeklinde; Urartular, Hititler, Friklerle, Traklarla bağlantılandırılmalarının izahı da burada yatmaktadır. Ermeniler Gregoryan mezhebini tamamen ve sadece kendilerine mahsusmuşçasına sahiplendikleri nispette ve sürece bu inanca mensup olan halkları Ermeni’den saymış ve bu halkların geçmişlerini de Ermeni geçmişi olarak algılayıp yansıtmışlardır. Ermeni Ulus inşası zihniyetinde var olan bu husus, Alban-Ermeni kültürel miras ilişkileri itibariyle de görülmektedir. Gregoryan kilisesinin ilk kurucusu ve Kafkasya’da Hıristiyanlığın ilk banisi olma adına, bu kavim Türkistan menşeli bir halk olan Albanların da kültür mirasını sahiplenmek istemişlerdir.(Y.Kalafat-M.N.Sezgin,a.g.m;Yaşar Kalafat, Ablanlar Tarihi ve Ermeni Kültür Stratejisi” Siyasi Tarihi ve Kültürel Boyutları ile Ermeni Sorunu, İkibinyirmiüç Dergisi,S.12,s.16-26)
Konumuzu doğrudan ilgilendirmemekle beraber, üzerinde durduğumuz inşaası süren Ermeni ulus kimliğinin mitolojik boyutu ile, batı Türklüğünün ulus kimliği ve Anadolu’da var olma mücadelesinin bağlantılı bir yakası da, vaat edilmiş topraklar inancı meselesidir. Ermeniler kendilerini Tanrı tarafından seçilmiş bir halk aynı zamanda Nuh Peygamberin gemisinin Ağrı Dağına oturması ve Nuh’un torunu Hayk’ın ataları olduğunu iddia ederlerken, İncil’de geçen cenneti sulayan dört ırmağı Kür, Araz, Dicle ve Fırat olarak algılarlar. Bu nehirlerin geçtiği toprakların Tanrı tarafından kendilerine vaat edilmiş olduğuna inanırlar.(Rouben Torossian, The Contemporary Armanian Nationalist Movement, s.25-26, Aktara, M.N.Sezgin, a.g.m.) Bu topraklar, Saltukname’nin; “Raviler aydur, Peygamber buyurdu k: ‘Cennette Tuba ağacının altından akan dört ırmak vardır. Bunlar; Seyhun, Ceyhun, Fırat ve Nil’dir’” diye belirttikleri topraklardır. Böylece batı Türklüğü Anadolu ve müştemilatı ile, Azerbaycan ve müştemilatı, ulusal kimliğinde vaat edilmiş topraklar mitolojik inancı yer almış olan İsrail’in güneyden ve Ermenistan’ın kuzeyden kıskacı altında olup, pençenin veya kıskacın kolları ABD’nin elindedir.(Yaşar Kalafat, “Türkiye Kuzeyden Ermenistan Güneyden İsrail Tehdidi Altında” İkibinyirmiüç Dergisi, 15 Kasım 2023, S.3, s 14-18; “Büyük Ortadoğu Projesi, İsrail Özne Türkiye Nesne” İkibinyirmiüç Dergisi, Mart 2004, S.30, s.42-46) Bu itibarla süper gücün dünya hakimiyetinde bölgesel aktörlerden birisi Gregoryanlık ise, şüphe yok ki Gregoryen Türkler bu nokta itibariyle de ayrıca önem arz eden bir faktördürler.(Yaşar Kalafat, “Misyonerlik –Azınlık Okulları Gergefinde Gregoryen Türkler” Türk Dünyasına Bakışlar, Prof. Dr.Mehmet Saray’a Armağan, Derleyen, Halil Bal, Muhammet Erat, İstanbul 2003, s.377-385) Günümüzde saldırganlığı ile varlığını sürdürmeğe çalışan 200 değişik etnik unsurdan oluşan (I.M.Diakonoff, The Pre-History of The Armenian People, New York 1984, s.101-130, aktaran, M.N.Sezgin, a.g.m.) bu kimlikte Ermenice olarak bilinen dilin oluşması da, bu kültür ortamının bir ürünüdür. (Kegam Kevorpyan, Mitolojik Evrim Tarihi, İstanbul,2000, Aktaran, M.N.Sezgin, a.g.m.)
Ermeniler, Gregoryan inançlı her toplumu Ermenilik adına sahiplenme stratejisini gütmüşlerdir. Buradan hareketle Gregoryan kilisesi cemaatinin sahip olduğu siyasi ve ekonomik potansiyel ile çok kere de mahalli örgütlenmelerle yerel güvenlik güçlerini Ermeni milliyeti adına sahiplenmişlerdir. (Y.Kalafat, Misyonerlik Azınlık Okulları Gergefinde Gregoryan Türkler.”;Yaşar Kalafat “Kültürel Küreselleşme, Dinler Arası Dialog ve Mono Milliyetçilik” Dinler Tarihi Araştırmaları III Hıristiyanlık Dünü Bugünü ve Geleceği, Ankara, 2002 s.563-567) “Ermenilik bir köken değil bir dini şemsiye kimliğinin adıdır.(M.N.Sezgin,a.g.m.) Bu şemsiye kesimlerinden birisi bir şekilde inisiyatifi ele alıp, cemaatte zamanla oluşturulacak ulus kimliğine kendi adını vermiştir. Anonim ve farklı etnik unsurların ortak ürünü olan cemaat imzalı genel kültür, sanat ve bu arada dil, bu yapay millete mal edilmiştir. Ermeni ulusunun oluşturulmasında iki yöntem vardır. Bunlar; sahiplenerek asimile etmek ve asimile olmayanları, yani Ermeni etnik milliyetine direnenleri siyasi hudutlarının dışına atmaktır. Gregoryan Tatarların, Gregoryan Farsların durumları ikinci uygulamanın ve Erivan Gregoryanlarının karşısında direnen Karabağ Gregoryanlarının durumu ise, birinci uygulamanın örnekleridir. (Yaşar Kalafat, “Mono Milliyetçilik ve Milli Kilise” Sekizinci Askeri Tarih Semineri, 24-27 Ekim 2001, İstanbul, Sekizinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri 2,Ankara,2003,s.113-116 ;Yaşar Kalafat, Karabağ’ın Gregoryan Türkleri, Dünya Azerbaycanlılar Dergisi, 2003, s.2,sh.59-60) Nitekim Karabağ Gregoryanlarının Haçperest Türkler olarak bilindiklerini Rus kaynaklarından biliyoruz. (Yaşar Kalafat-Nazmi Gül, “İnportance of Folklore in shaping the İdentity-Ermenian Culture and Cultural İdentity”, History of the Caucasus, The Scientific-Public Almanas, Bakü, 2001) Ayrıca Karabağ Gregoryanları ile Erivan Gregoryanlarının fiziki antropoloji itibariyle gösterdikleri farklılıklara rağmen, Karabağ’ın bir kısım Gregoryanlarının Azerbaycan Türklüğü ile gösterdiği antropolojik müştereklikler de tespit edilmiştir.(..) Gregoryanlığın sadece Hay kavmine ait olmadığının anlaşılması,Türk kültürlü ve fakat vernaküler dilli doğu ve güneydoğulu bir kısım aşiretlerle ilgili olarak ileri sürülen “Ermeni kökenli iken sonradan Kürtleştiler” gibi asılsız iddialara da çözüm getirmiş olacaktır. Gregori Hıristiyanlık adına evrensel bir dinin tebliğini yaparken,bölge halklarından etnik kökeni veya ana dili farklı olsa da, bu ilahi duyuruya icabet eden çeşitli halklar Gregoryan olabildiler. Zamanla bu inancı seçmiş bir kısım halk, İslamiyet’e girmiş veya İslam inançlı iken Gregoryanlığı seçmiş olabilir. Bunun anlamı din değiştirmektir. Son yüzyılda Ermenilik milliyet olarak sahnelenilmektedir. Türk’ün Gregoryanlığı seçmiş olması,başlangıçta/dönemi itibariyle milliyet değil, din değişimi olarak ifade edilebilirdi.
Böylece denilebilir ki, ulus devletlerinin özümseyemedikleri bir kısım Gregoryanları etnik milliyetçilik adına dışlayan Ermenistan ile Muhammedi olmayan Türkleri dışlayan bir Türkiye vardır. Bu arada Gregoryen Türklere sahip çıkılamamış bu soydaşlar planlı bir şekilde, Ermeni ulusunun inşasında onlarla kader birliği yapılmaya itilmişlerdir.(Yaşar Kalafat, Misyonerlik Azınlık Okulları Gergefinde Gregoryan Türkler..) Tabasına dil ve din serbestisi tanıyan Osmanlı Devletinde, Gregoryan cemaat dini hayatını kiliseleri merkezli yaşarlarken, Bu cemaati, çeşitli halklardan Gregoryan inançlılarla birlikte Gregoryan Türkler de oluşturuyorlardı. Bunlar, Türk soylu, doğal olarak da Türk dilli, başlangıçtan itibaren de hiç Ermenice bilmeyen Türklerdi. Gregoryan kilisesi Türkler bazında milliyetlere göre oluşturulmamışlar ve buradan hareketle de Bir Türk Gregoryan kilisesi yoktu, veya tarafımızdan varlığı bilinmemektedir Bu tespitimize şahitlik yaparken Ermeni seyyah Simeon, Anadolu Ermenilerinin büyük bir kısmının Anadilleri Türk’çedir demektedir.(Simon, Tarihte Ermeniler l608-l619, İstanbul, 1999, Aktaran,M. N.Sezgin,a.g.m.) Kilise okullarında batı tipi eğitim geliştiği nispette,etnik kimlik olarak heterojen olan cemaate, Ermeni Hayk tarihi, dili, sanatı, kısaca kültürü verilerek, cemaat; Ermeni Hayk kimliği istikametinde homojenleştirilmeye başlanıldı.
Bahtiyar Tuncay Musa Kalankatlı’nın Gıyaseddin Geybullayeve’nin Azerbaycan’da yaptıkları araştırmalarla Hunlar’dan itibaren, Kafkasya’da Türklerin Gregoryan mezhebi kapsamında, zamanla nasıl Ermenilik bünyesinde müteala edildiklerini anlatmaktadırlar. Musa Kalankatlı, Albanların Tarihi isimli eserinde, Albanlarla birlikte Eftalitler “Abdallar” ın Hıristiyanlaştırılmalarını, keza Kıpçak Türklerinden Gargar lar’ın da bu dönemde Hıristiyan olduklarını anlatırlar. Aynı eserde Azerbaycan’a V.yy.da gelen Gor ve Gazan isimli 2 Türk hanının halkı ile birlikte Hıristiyanlığı kabul ettikleri açıklanmaktadır. Ermenistan ve Gürcistan arşivlerindeki Ermeni alfabeli ve Türk dilli edebi eserlerin yayınlanmaları o dönemde başlamıştır. Bilhassa dini metin örnekleri çoktur. (Bahtiyar Tuncay “IV.VII Esrler ve Ondan Önceki Türk Dilli Edebi Numunelerimiz” 525.ci Gazet, 12 Yanvar 2002”)
Ermeni alfabesinin oluşumuna dair rahmetli hocamız M.F.Kırzıoğlu ve daha sonra da Abdurrahman Küçük hocamız bilgi verirlerken, bu alfabedeki Türk harf karakteri üzerinde de dururlar (Prof. Dr.Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara, 1996, Prof. Dr. M Fahreddin Kırzıoğlu, Ablanlar Tarihi Üzerine ‘...’ Ankara, 1994 sh.49) Bahtiyar Tuncay, Ermeni alfabesinin gelişme sürecini anlatırken, bu alfabenin V yy.da oluştuğunu Türklerin bu bölgede Hıristiyanlığa girişinin çok daha evvel olduğunu belirtiyor, ve “Demeli, Ermeni grafikalı, Hıristiyan mezmunlu Türk edebiyatı V. Esrden tesbit edilmeli idi. Ya da ibadet ve maarifçilik başka dilde olmalı idi” demektedir. (B.Tuncay, a.g.m.) Biz bu filmi Osmanlı Gregoriyenlerinde de görüyoruz. Bu kültürel aksiyon, XIX. yy.dan Ermeni siyasi aksiyonu ile birleşecektir. Osmanlıda anadili Türkçe olan Gregoyan Türkün içinde yaşadığı toplumun dili, soydaşları Türklerin dili olan Türkçe olduğu için, onların kilise dışındaki sosyal hayatlarında fazla etkilenme ve ihtiyaç duyma doğal olarak olmuyordu. Bu süreç 1850’ lerden sonra batının Osmanlının Anadolu toprağında müttefik araması döneminde hızlandı.” (A. Küçük, a.g.m) Tıpkı bugün ABD’nin Ortadoğu’da yerli halklardan müttefik aramaları gibi” ve misyonerlik hareketleri ile şekillenmeye yüz tuttu. Etnik menşei farklılığı merkezli olmasa da, isyanlara karşı olan ve olmayan Gregoryanlar vardı. Gregoryan inançlı halk misyoner okulları marifeti ile silahlandırılırken ve batının Osmanlı devletinde görevli bir kısım diplomatları, Gregoryan asilere arka çıkarlarken, istismar ve alet edilen Gregoryan halkın arasında çeşitli etnik kökenliler, bu arada bahsi geçen Gregoryan Türkler de vardı. İsyanlarda Muhammedi ve İsevi Türkler, ayaklanan ve ayaklanmayı bastıran taraflar olarak karşı karşıya getirilmişlerdi. Tıpkı Anadolu’nun fethinde, Müslüman Oğuz Türklerinin karşılarında, Bizans ordusu saflarında Hıristiyan Kıpçak Türklerini görmeleri gibi...Nihayet Ermeni tehciri yapılacak, aradan geçen 3 çeyrek asra rağmen, orta Doğunun bir kısım Gregoryanları hala Türkçe’yi anadilleri gibi kullanmayı sürdüreceklerdir.
Misyonerlik faaliyetleri sonucu Ermeni halk ihtilaflı üç inanç kesimine bölünmeden evvel, kendilerini tanıtırlarken, “ben bir Ermeniyim” demiyor, “Gregoryanım” diyor, kendisine Katolik denilmesini hakaret olarak algılıyordu.(Ramazan Adıbelli, “xıx. Asırda Ermeni Cemaatinde Görülen Dini Farklılaşma ve Kayseri’deki Yansımaları”, Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği, 2*-22 Nisan 2006 Kayseri)
Gregoryan kilise cemaati Katolik misyoner faaliyetlerinin etkinliğini anlatılırken, Ermeniler Katolikleştiler denilmektedir. (Ahmet Refik, Hicri 13. Asırda İstanbul, 1932. sh.31-32, Aktaran M.N.Sezgin a.g.m.) “Ermeni adını kendi tekeline alan Hay kavmi, Gregoryan Hıristiyanlık şemsiyesi altında, tüm Hıristiyanların kültürel mirasından hareketle kimlik oluşturuyor, daha sonra bu kimliği siyasi ve iktisadi alanda kullanmayı sürdürüyordu. Halbuki bir dönem Ermeni adı, bölge veya yöre karşılığında kullanılıyordu. Kuzeyli, Konyalı, Adanalı gibi. (Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara, 1996, sh.2) Bu kimliği bütün katılımcı halklarla birlikte Gregoryan kilisesi oluşturuyordu. Bu görüşümüzü Monte Melkonian da paylaşmaktadır.( Monte Melkonian, The Right To struggle, Sau Foncisco,1993,s..26. Aktaran, M.N.Sezgin. a.g.m.)
Anadolu’ya Türklük, İslam Türklerden yüzlerce yıl önce hocam Kaşgarlı’nın belirttiği , gibi klansız ve kağansız dönemde gelmiş, bir kısmı Anadolu’da İslam’a girerlerken, bir kısmı da ortodoks veya Gregoryanlığı seçmişlerdir. (Yaşar Kalafat, “İslamiyet’e Anadolu’da Giren Türkler” Milli Kültür,, Eylül 1986,S.54,sh.32-40) Gerek Selçuklular döneminde, gerekse Osmanlılar döneminde, gayri Müslim kategorisinde değerlendiren bu Türk toplulukları, böylece Müslüman üst kimliği ile ifade edilen Türklük dairesinden çıkarılarak, Müslüman olmayan gayri Türk kesimlerle özdeşleştirilmişlerdir. (...) Böylece Gregoryan mezhebine bağlı Türklerin, tıpkı Bulgar Türklerinin Slavlaştırılmasına benzer bir süreçle Haylaştırılması, diğer bir değişle, bugünkü anlamda Ermenileşmeleri süreci yaşanmıştır. (M.N.Sezgin. a.g.m.) Dönemindeki bu gelişmenin farkında olan Osmanlı yönetimi, Ankara ve Kayseri Sancakbeylerine hitaben yazdıkları fermanlarla, Anadolu’daki Gregoryan Türk ailelerinin çocuklarının Gregoryan kilisesindeki Ermeni papazlarca manastırlarda Ermenileştirmeye karşı uyarıldıkları bilinmektedir. (Hasan Fehmi, “Anadolu’da Gregoryan ve Ortodoks Türkler” Ülkü, C.4, S.21, sh.173-182. Aktaran, M.N.Sezgin, a.g.m.)
Gregoryan Kilise Cemaat kültürü içerisinde Türkçe’nin izlerini kelime varlığı, gramer kuralları, alfabe etkilenmesi itibariyle görebildiğimiz gibi, halk inançları ve bilhassa koçlu koyunlu mezar taşları itibariyle de görüyoruz. (Yaşar Kalafat, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Siyasi ve Kültürel Boyut”)
Bütün bunlardan sonra söylenilebilir ki, Türklük, Bulgaristan’da Bulgar Türkleri ile Evladı Fatihan’ın ihtilafa düşürülmesi deneyimine rağmen, Anadolu ve Azerbaycan’da yaşanılan Müslüman ve Gregoryan Türk ihtilafını da önleyememiştir.Orta Doğu ve Kafkasya’da beklenilen vaat edilmiş topraklar hesaplaşmasında, unutulmaması gereken husus Gregoryan Türklerin ,Türklüğün bir parçası olduklarıdır. Türk ulus kimliği üzerinde çalışanlar, uzun süre Türklüğü İslamiyet’le sınırlı tutulmuşlardır. Milli kimliklerinde dini millileştirerek sahiplenen geçmişin birlikte yaşadığımız bir kısım halkları ise, Türk kimlik mimarlarının bu ihmalinden stratejik avantaj sağlayabilmişlerdir. Türk kimliği adına sadece İslamiyet’le sınırlandırılmayan bir strateji belirlenebilmelidir. Bu strateji; Ortodoks Bulgar Türklerini, Çuvaş Türklerini, Yakut Türklerini,Hıristiyan Tatarlar olan Mişelleri, Gagauz Türklerini, Kırım,Azerbaycan,Gürcistan ve göç etmiş olan Anadolu Ortodoks Türklerini de kapsayabilmelidir. O taktirde Gregoryan Türklerin Stratejik önemleri daha net görülebilecektir.